Yüksek şelalelerden tropikal ormanlara dünyada çok az yer size Guayana’nın sunduğu gerçek, otantik ve ülkenin ormanları kadar yoğun bir macera sunacaktır. İngilizce’nin konuşulduğu ve iletişimin hiç problem teşkil etmediği bu ülkenin nüfusu 739,903 civarında.
Her ne kadar ülkenin geçmişinde bir takım politik stabilizasyon sorunları yaşandıysa, yolsuzluklarla karşılaşıldıysa ve ekonomik olarak kötü yönetim sonucu büyük sıkıntılar yaşanmış olsa da ülkenin neşeli, pozitif ve motive olmuş insanları, ülkelerinin yaşadıkları bu sıkıntılı günleri atlatmak istiyor. Memleketlerini dünyanın sayılı tercih edilen, eko turizm bölgesi haline getirmeye çalışarak düzeni sağlamakta kararlılar.
Ülkenin başkenti Georgetown, yemek, eğlenmek ve alışveriş yapmak için harika bir yer. Ülkenin iç kısımları daha Amazon tarzı bir yaşantıya sahip. Yerli topluluklar ve vahşi doğal yaşam, başkenti çok keskin bir şekilde ülkenin geri kalanından ayırıyor. Bu sırada sahil tarafı ülkenin en vahşi ve en az gelişmiş bölgesi olması özelliğini taşıyor. Ama eğer doğayı seviyorsanız, deniz kaplumbağalarının yuvalarını görebilir, dünyanın en korkutucu ve en yüksek şelalesinin tepesinde durabilir ya da at üzerinde gezintiye çıkabilirsiniz.
Kaieteur Şelaleleri denildiğinde dünyanın en yüksek mesafesinden aşağı inen suyu düşünmeniz yeterli. 30.000 galonluk bir suyun 250 metre aşağıya inişini vahşi bir ormanın içerisinde seyretmek eşsiz bir deneyim.
Yerlilerin yaşadığı köylerin yakınlarındaki büyük nehirlerde oldukça kalabalık bir su samuru popülasyonu yaşıyor. Tabi Siyah Afrika Timsahları’nı da söylemeden geçmeyelim. Bu nehirlerde dünyanın en büyük su nilüferleri mevcut. Altın sarısı samanların üzerinden uçan yüzlerce kuşun yarattığı muhteşem manzara ise görülmeye değer.
Bu kuşlarla dolu nehirden bataklıkları ve savanları botla geçerek, Shell Beach’e ulaşırsınız. Venezüella sınırına kadar tam 140 kilometrelik bir sahil orada sizleri bekliyor. Burası aynı zamanda Guyana’nın sekiz farklı deniz kaplumbağası türü için yuvalama bölgesi. Buranın Güney Amerika’nın en az gelişmiş sahil şeridi olduğunu da söylemeliyiz. Sadece geçici balıkçılık kulübeleri ve birkaç yerleşim bulunmaktadır. Belki de bu sebepten bu kadar doğal ve deniz kaplumbağalarının tercih ettiği bir yer olmuştur.
Konu yemek yemeğe geldiğinde mutlaka tuzlama balıklarını denemelisiniz. Çorbaları ve Farine adını verdikleri pilavı anımsatan bu yemeklerin yanında yerlilerin özel yahnisini de denemeyi unutmayın.
İki adet yağmur sezonu var ve bunlardan biri kasım ile ocak aylarının ortasına doğru, diğeri ise,mayıs ve ağustos aylarında gerçekleşiyor. Özellikle, mayıs ve ağustos aylarında yolların durumu nedeniyle yolculuk yapmak bir hayli zorlaşabiliyor. Aralık ayı çok yağmurlu olmasa da, hava derecesinde biraz düşüş yaşanıyor. Ama bütün bunlar bir yana, Guyana her mevsim görülebilecek ve gittiğinize memnun kalacağınız bir yer.
Georgetown
Rengarenk
Güney Amerika’nın bu kısmında çoğu şehir, ziyaret edilecek kadar ilgi çekici değil. Guyana’nın hemen yanında, Paramaribo’suyla Surinam ve daha da doğusunda başkenti Cayenne olan, Fransız Guyana’sı bulunur. Paramaribo, bazı sömürge kalıntılarına sahipken Cayenne, pek ilgi çekmeyen bir yer.
Guyana’nın en büyük şehri ve başkenti Georgetown’u aynı kategoride düşünmek gibi bir hata yapmayın. Kesinlikle aynı kategoride değil. Şehrin etrafında dolanırken eklektik Karayip ve Avrupa Kültürü (Viktorya ve Hollanda Mimarisi) karışımına rastlayacaksınız.
Stabroek Market gibi renkli çarşıları, pazarları ve meşhur saat kulesini keşfedebilir veya ahşap yapısıyla dünyadaki en büyük ahşap yapı unvanına sahip St George Kilisesi’ne gidebilirsiniz. Botanik Bahçesi veya 19. yüzyıla ait Parlemento Binası da birer seçenek. Ayrıca akşamları, iyi restaurantlar ve barların eksikliğini hissetmeyeceksiniz. (Tabii ki de hepsi Guyana Rom’u sunmakta).
Başkentle işiniz bittikten sonra, bu ilginç Güney Amerika ülkesinin geri kalanını yürüyerek keşfedebilirsiniz. Kaieteur ve Orinduik Şelaleri, Rupununi Savan Ormanları veya Iwokrama Yağmur Ormanları, görülecek yerden bir kaçı.