2000 yıldır bir çok medeniyetin yolları bu toprakta kesişti. Ürdün, Krallar Yolu’nda yolculuk eden deve kafilelerine baharat karşılığı han görevi gördü. Nebati esnafları, Romalı Lejyonerler, Müslüman orduları ve azimli haçlılar, şimdi Ürdün dediğimiz bu memleketten geçtiler ve arkalarında göz kamaştırıcı anıtlar bıraktılar. Bu yapılar, anıtlar ve anılar, 19. yüzyılın başlarından itibaren modern dünya insanlarının merakını uyandırmaya başladı ve gün geçtikçe bu tarih dolu ülkeyi keşfetmek isteyen gezginlerin sayısı artmaya devam diyor.
Yüz ölçümü olarak büyük olmayan Ürdün’ün avantajı, kısa süreli ziyaretlerde bile bir çok şeyi görebilmeyi başarabiliyor olmanız. Popülasyon olarak 6.5 milyon insanın yaşadığı Ürdün’ün başkenti Amman ve çok kalabalık olmadığını anlayacağınız bu halkın ana dili Arapça. Ürdün’ü keşfederken karşınıza sadece tarih değil, fotoğraf çekmeyi seven gezginler için muazzam çöl manzaraları da çıkacak. Aynı zamanda dünyanın en alçak seviyesinde bulunan tuzlu Ölü Deniz’i de görme şansını yakalayabilirsiniz.
1812 yılında İsviçreli kaşif Jean Louis Burckardt’ın tekrar keşfettiği muazzam tarihi Petra kenti, belki de görülmeye en değer yerlerden biri. Söylenenlere göre, buranın büyüsünden etkilenmeyen ziyaretçi hiç yokmuş. Buranın hakkını vermek için mutlaka birkaç gününüzü ayırmanızı tavsiye ederiz. Yüz ölçümü olarak küçük olan bir ülkenin bu denli büyük anıtlar barındırıyor olması gerçekten etkileyici. Bu anıtlara verilebilecek güzel örneklerden biri de Amman’daki Roma Tiyatrosu. Oscar’lı “Lawrence of Arabia” filmini hatırlarsanız, işte o filmdeki Lawrence’ın çölü, görmeden gitmek istemeyeceğiniz yerlerden biri. Çöl iklimini deneyimlemenin yanı sıra Ürdün, Ölü Deniz deneyimini yaşamanızı da mümkün kılıyor. Dünyanın en önemli doğa deneyimlerinden biri olarak değerlendirilen bu yerde amaç yüzmek değil. Su yüzülemeyecek kadar tuzlu, ancak kil banyosu dünyada yaşayabileceğiniz en gösterişli spa deneyimlerinden bile daha etkili. Dalış tutkunu gezginlerimiz için Kızıl Deniz’in ne kadar harika bir yer olduğunu söylememize gerek yoktur. Papaz balıkları, kaplumbağalar ve deniz atlarıyla yüzmek istiyorsanız, deniz kenarında yer alan Aqaba şehrindeki dalış merkezleriyle irtibata geçebilirsiniz.
Ürdün keşfetmekle bitmez. Çöl kaleleri, kiliseleri, pazarları ve müzeleri ile Madaba gibi daha birçok yer sizleri bekliyor. Peki ya yemek? Fuul Medames, Kunafa, Maqlubbeh ve Mensaf denemeniz gereken en ünlü yerel yemekler arasında. Bu güzel yemeklerin üzerine, size iyi gelecek olan Marrameeya isimli bitki çayını da içmeyi unutmayın.
Halk minibüsleri genellikle Ürdün’de en yaygın ulaşım araçları. Ancak sadece dolduğunda kalkan bu minibüslerde bir süre beklemek durumunda kalabilirsiniz. Turistik otobüsler tarihi yerleri gezmek için daha hızlı ve güvenilir bir tercih. Araba kiralamayı tercih edebilirsiniz. Ülke araba kullanmak için kolay bir yer ancak gideceğiniz yeri bilmiyorsanız Arapça tabelalar biraz kafa karıştırıcı olabilir. Sarı taksiler bildiğimiz şekilde çalışıyor ve günlük kiralanabiliyor. Beyaz taksiler ise, kasabalar arası hizmet veriyor ve aracı birden fazla yolcuyla paylaşıyorsunuz.
En çok tercih edilen ve kalabalık olan aylar, gün içerisinde ılık, akşamları serin olan, mart ve mayıs ayları arasındaki zaman dilimi. Eylül ve şubat ayları arası da Kızıl Deniz macerası yaşamak isteyen gezginler için en uygun zaman. Genellikle Ürdün’ün turistik açıdan en düşük zamanı haziran ve ağustos ayları arasında. Ancak yine de düşük sezon dediğimiz zamanlarda fiyatlar daha ucuz olacağından çöl sıcakları beni etkilemez diyorsanız bu ayları da tercih edebilirsiniz.
Amman
Diyelim ki Orta Doğu’ya ilk kez seyahat ediyorsunuz. Belki de bölgenin sorunları nedeniyle kaygılanıyor ve oraya gitmenin güvenli olup olmayacağını merak ediyorsunuz. Bu durumda Ürdün’ün başkenti Amman, oldukça güvenli (Orta Doğu standartlarına göre değil, düpedüz güvenli) olarak anıldığı için gidilebilecek iyi bir yer olabilir.
Arapça ana dil olmasına rağmen burada çoğu insan İngilizce konuşuyor ve burada hava bazı komşu ülkelerden çok daha az olağanüstü. Amman M.Ö 7.250 yılında birkaç bin kişinin oturduğu bir Neolithic köy olarak başlayan, Ammonitler, Asurlular, Romalılar, Yunanlar (Şehir Philadelphia olarak biliniyorken), Osmanlılar ve daha sonra da milenyumda İngilizlerle devam eden, 7.000 yıllık bir tarihe sahip.
Farklı semtleri birbirinden ayıran yedi tepenin üstüne kurulmuş olduğundan, şehrin yanındaki tarihi Jabal Amman semti (ünlü Rainbow Caddesi’ne ev sahipliği yapan ve akşamları oldukça hareketli) bu tepelerden birinin üzerinde yer alır ve özellikle görülmesi gereken bir yer. Burada nargile barları, sanat galerileri, restoranlarla doldurulmuş eski evler bulacaksınız.
Şehrin en yüksek tepesinin üzerindeki Amman Kalesi’nde Herkül Tapınağı, Bizans Kilisesi, Ümeyyed Sarayı gibi şehrin uzun tarihine vitrinlik yapan cezbedici yerler bulursunuz. Yine de en iyisi, M.S 2.yy’da İmparator Antonyus Pius zamanında yaptırılan Roma Amfi tiyatrosu ve Forum. Bu yamaç yapısı çok iyi bir durumda ve ziyaretçilerin merdivenlere tırmanmalarına izin veriliyor. Dost canlısı halkı, bölgenin kalanını keşfetmek için harika bir başlangıç olan, dünya çapında tarihi manzaraları ile güvenli ve modern (size Dubai’yi aratmayacak) bir şehir olan Amman’ı denemenizi tüm kalbimizle tavsiye ederiz. Orta Doğu’ya zorlanmadan giriş yapabileceğiniz harika bir yol.
Not: Amman hava yoluyla uluslararası bağlantısı olduğundan, Ürdün’e yapılacak geziler için iyi bir giriş noktası.
Petra
Nefes Kesici Şehir Petra
Ürdün’ün güneyinde UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan bir yer. Nebati Krallığı’nın başkenti olan, kuruluşu belki de M.Ö 312’ye kadar dayanan eski bir Nebati şehri. Etkileyici harabeleriyle ve olağanüstü gül rengi taş oyması mimarisiyle, günümüzde Ürdün’ün en çok ziyaret edilen turistik yeri. Amman’den şehre, arabayla 3-4 saatte ulaşılabilir. Petra’ya en yakın kasaba (Aslında hemen bitişiğinde ya da yürüyerek 10 dakika) olan Wadi Musa, pek çok otel ve restoran sunuyor.
Siq aracılığı ile Petra’ya giriş yapın, burada sunulan manzaralar için uzun bir yol ve etkileyici bir kapı var. Ürdün’de en fazla fotoğrafı çekilen yer olan Treasury’ye varana kadar her yer çöl ve tepelerle kaplı. Ardından Facade Caddesi ve Roma Tiyatrosu geliyor. Daha yukarıda ise 800 adım atmanızı gerektiren bir manzara olan Manastır yer alıyor. Eğer Petra’nın sunacağı her şeyi keşfetmek istiyorsanız, burada kalın.
Akabe
Kızıl Deniz Tatil Merkezi
Akabe, Kızıl Deniz’in en uzak kuzey burnunda uzanan, Akabe Körfezi’nde bulunan bir Ürdün şehri. Burası, Ürdün’ün tek sahil şehri olduğu için hem turizm hem de ticaret merkezi. Hemen yanında İsrail’in Eilat şehri var. Akabe’nin gelişmişlik düzeyi, komşusundan hala çok uzakta olmasına rağmen, o yolda yavaş yavaş ilerlediğini gösteren işaretler var. Şimdilik Akabe, bu iki şehre göre en ucuzu ve belki de en otantik olanı. Açıkçası Akabe’ye gelmek için nedenler; Sahiller, dinlenme ve belki de dalmaya veya şnorkelle yüzmeye gidip Kızıl Deniz’in fantastik sahillerini görmek. Diğer cazibe merkezleri olarak, 14. yüzyıl Akabe Kalesi ve bir müze bulacaksınız. Venture, şehrin birazcık dışında. Buradan kısa bir mesafe sonra “Arabistanlı Lawrence” filminin çekildiği, ay yüzeyi görünümlü muhteşem bir çöl olan Wadi Rum’a geleceksiniz.
Gerasa
Roma İmparatorluğu’nun En Doğu Sınırı
Amman’dan kuzeye arabayla bir saatten daha az sürede, Gerasa’ya ulaşabilirsiniz. Şimdilerde, 41.500 kişilik bu şehir, vakit geçirmek için seçeceğiniz bir yer gibi görünmeyebilir. Ancak şehrin doğu bölgesinde var olan büyük Roma kalıntılarına rastlayınca fikriniz değişebilir. Gerasa bilindiği gibi M.Ö 3. yüzyılda Büyük İskender tarafından kurulmuş ve Decapolis’in on şehrinden biri ve takip eden yüzlerce yıldır Roma İmparatorluğu’nun en doğu sınırı olmuş. Tüm arkeolojik park, büyük Hadrian’s Arch kalıntısından başlar, Hipodrom’u geçer daha sonra eski şehrin gerçek merkezine ulaşılarak neredeyse şehir boyunca uzanır. Orada, Zeus ve Artemis’e adanan tapınakları, forum, agora ve tiyatro bulacaksınız. Kolonlarla kaplı yollarda yürüyerek, şehrin eskiden gerçekte nasıl olabileceğini hayal etmek çok kolay.